abd'nin ypg bölgelerinde hava savunma sistemi kuracağı iddiası
tsk'nın faaliyetleri birincil sebeptir eğer iddialar doğruysa. çünkü halihazırda rusya-esad ittifakının ypg ile karşı karşıya gelmişliği yok. fakat ilerleyen günlerde ne olacağına dair kamuoyunun bir bilgisi olmasa da abd'nin böyle bir önsezisi olabilir. bu da ikinci sebeptir.
kanuni sultan süleyman
birçoğuna göre osmanlı devleti'nin en başarılı padişahı olarak gösterilse de ben kanuni'nin biraz daha hazıra konduğu görüşündeyim. kendinden önce yavuz sultan selim han vardı zaten. bu büyük padişah ne yapmış peki 8 yıllık saltanatında? doğuda memluklularla, safevilerle savamış ve o bölgede başkaldıracak bir tehlike bırakmamış. ikincisi kendi döneminde osmanlı hazinesinesi en zengin haline ulaşmıştır. tek çocuğu vardır(sultan süleyman) bu da taht kavgası olmayacağını gösterir. ayrıca kendisinin osmanlı tarihinde türk bir kadınla evlenen tek ğadişah olması ayrı bir takdir ettiğim yönüdür. her neyse baktığınız zaman kanuni taht kavgası vermemiş, hazine sıkıntısı çekmemiş, doğu'da uğraşacağı bir düşmanı kalmamış adama sadece fethe çıkmak kalmış.
josef stalin
aslen gürcü olmasıyla birlikte vladimir lenin'den sonraki sovyet lideridir. diktatörlüğün hakkını vermiştir. çünkü döneminde milyonlarca insan katledilmiştir. aşırı sert politikalar izlemiştir. 2. dünya savaşını'nın sonlarında kızıl ordu'nun berlin'e kadar girmesiyle potsdam ve yalta konferanslarına gayet özgüvenle gidebilmiştir. ve soyletler için gereken payı koparabilmiştir. fakat 1953'te ki ölümünden sonra nikita kruşçev komunist parti genel sekreterliğine geldikten sonra şiddetli bir stalin'i karalama kampanyası (destalinization)başlatıldı. kendisinin şiddetli, sert ve kesin yargıları bunları gerektiriyordu aslında. zaten ölümünden sonra nkita kruşçev 'barış içinde bir arada yaşama' (peaceful coexistence) prensibini sscb'nin temel ilkesi haline getirerek kapitalist dünya ile ilişkileri düzeltme yollarını arıyordu.stalin'in fazla dost ülke edinememesinin sebebi buradan geliyordu aslında. ona göre dostum olmayan herkes düşmanımdır düşüncesi doğru idi. fakat zamanla bu anlayış değişti ve düşmanım olmayan herkes dostum olabilir gibi bir anlayışa dönüştü.
cumhurbaşkanı erdoğan'ın abd ürünlerine boykot çağrısı
olumlu bir açıklama olmasıyla birlikte milli üretimle de karşılık bulursa ülkemiz adına daha faydalı olacağı kanısındayım. ayrıca açıklama üretim yapan büyük firmalar tarafından ve halkın değer verdiği insanlar tarafından desteklenmeliki daha büyük sonuçlar doğurabilsin. fakat en büyük sonuçta bile milli üretime destek vermezsek bütün bu çağrıların çok da faydalı olmayacağı kanısındayım. şöyle ki, yarın bir gün abd ile aramızdaki bu meseleler çözülünce tekrar aynı düzene döneceksek olduğumuz yerde sekmeye de devam ederiz. bu kriz ülkemiz adına tehlikelidir fakat krizin fırsata çevrilebilir tarafı da var aynı zamanda. uzun vadede hem devletimiz hem halkımız aklını başına toplarsa birçok ürün ve hizmetin millileşmemesi için ortada hiçbir sebep yok.
uluslararası ilişkiler ile ilgilenen kişiler için kitap önerileri
machiavelli- prens
s.huntington- medeniyetler çatışması
oral sander - siyasi tarih ı-ıı
thoman moore- ütopya
nizamülmülk- siyasetname
platon- devlet
henry kissinger-diplomasi
adolf hitler
1. dünya savaşından sonra almanya'nın içine düştüğü durumu kabullenememiş alman ırkçısı bir siyasetçi. iktidara geçtikten sonra bütün siyasi parti ve dernekleri kapatmış ve almanya'da totaliter bir rejim kurmuştur. anti-semitist, anti-komunist ve saldırgan politikalarıyla avrupa'nın dengesini(!) yerle bir etmiş ve dünya tarihinin gördüğü en büyük savaş ve yıkıma sebebiyet vermiştir. fakat komutanlarına olan güvensizliği, aceleciliği ve aşırı egosu yüzünden savaştan mağlup çıkmıştır. adolf hitler ismi dünyanın hiçbir yerinde sempatiyle karşılanmaz ve kendisi kötü bilinir. bunun tek sebebi ise hitler'in mağlup olmasıdır. çünkü kendisi müttefikler kuvvetler için öyle bir düşman imajı çizmiştir ki dünyanın hiçbir yerinde fransızların cezayirde katlettiği 1.5 milyon insanı bilmez, ingilizlerin hindistan'da yaptığı kıyımları veya amerika'nın kendi insanı olan siyahilere yaptığı aşağılama ve küçük düşürmeleri konuşmaz veya bilmez. hitler'i iyi gösterme gibi bir amacım yok fakat savaşı diğer taraf kaybetseydi bugün insanlar churcill'e küfrediyor olabilirdi. demek istediğim hiçbirinin birbirinden farkı yok aslında.
2. ve 3. dünya ülkelerinin batı ile arasındaki gelişmişlik farkının giderek azalması
bu ülkeler sadece tüketici durumunda oldukları için sadece gelişmiş ülkelerin (batılı ülkeler) çizdiği sınırlar dahilinde gelişebilirler. ayrıca 2. ve 3. dünya ülkeleri gelişirken batı boş durmuyor. mesela bugün zimbabwe'de bir köye elektrik gelirken veya kenya'da bir okula internet bağlantısı gelirken batı uzayda koloni kurmak için uğraşıyor veya hızı 200km/h olan trenin hızını 300km/h'e çıkarmayı planlıyor. o yüzden sürekli tüketen sürekli ithalat yapan ( teknoloji, sanat, kültür vs vs kısacası her şey) toplumların bu farkı kapatabileceğini hiç sanmıyorum. fakat dünya üzerinde bu başlangıca bile imkanı olmayan toplumların var olduğunu biliyoruz. bana göre bu durum için de en güzel çözüm bölgesel entegrasyon. mesela şunu ele alalım, dünyanın bir ucundaki bir ülke başka bir uçtaki batı'ya imkansızlıklar yüzünden kendini açıyor ve sonuç olarak sömürülüyor peki elde ettiği nedir: hiçbir şey. bunun yerine bu toplumlar kendi bölgelerine daha yakın, kendi kültür ve benliklerine daha yakın, birçok şey açısından kendisine benzer olan fakat kendisinden daha güçlü bir devlet ile ilişkilerini güçlendirme yoluna gitse. hem fakir olan hem daha zengin olan devlet veya toplum kazanım elde edecek. böylelikle aralardaki uçurum sorunu halledilirken dünya üzerindeki batı hegemonyasına karşı alternatifler ortaya çıkabilecek. ayrıca ekonomik savaşlar sıcak savaşları tetiklediği için eminim bu dünya barışı ( daha az savaş) için daha yararlı olurdu.
eski cia başkanının 'dünyanın en tehlikeli ülkesi' açıklaması
michael morell'in en tehlikeli ülke pakistan çünkü onlar müslüman derken neyi kastettiği biraz muamma. onlar müslüman ve onlar teroristler bu yüzden tehlikelidirler gibi bir anlam da çıkıyor. ya da inançları daha sağlam bu yüzden daha tehlikelidirler gibi de bir anlam da çıkıyor. bana kalırsa birinci ihtimal daha ağır basıyor her ne kadar ikincinin taraftarı olsamda.
iran'daki protestolar ve abd'nin iran ambargosu
ülke dışında verilen savaşlar ülke içinde her zaman sıkıntıya sebep olur. özellikle de ekonomik olarak. abd ambargosu yüzünden gelir kaybına uğrayan iran'ın bu tarz protestolarla karşılaşması gayet doğal. fakat iran devleti bunun olacağının farkında mıydı, bunun önlemlerini almış mıydı önemli olan nokta bu. açıkcası iran ne bundan önceki son protestolarda ne de bu seferkinde olabileceklerin en kötüsünü henüz görmedi ve hala test ediliyor olma ihtimali çok yüksek.
niccolo machiavelli
birçok filozof ve siyaset bilimi düşünürüne göre ilk modern filozoftur. çünkü döneminin birçok düşünürü ideal sistemin nasıl olması gerektiği üzerine kafa yorarken tanrının isteklerini de hesaba katmıştır. tanrının istediği gibi nasıl yaşarız, nasıl bir sistem kurarız gibi düşünmüşlerdir. fakat machiavelli tam tersine tanrıyı hiç hesaba katmamıştır ve bütün politikayı güç ilişkisi olarak görmüştür. o yüzden güç kavramına fazlasıyla odaklanmıştır. büyük eseri olan prens siyasi gücü ele geçirme ve onun nasıl kullanılacağı ile alakalıdır. kendisini realist diye tanımlıyoruz çünkü machiavelli'ye göre bir prensin veya bir yöneticinin başarı elde etmesi için etik değerlerinden arınması , gayet rasyonel olması ve gücünü kullanabildiği kadar kullanması gerekir.
soğuk savaş
iki büyük devlet olan abd ve sscb önderliğinde iki karşıt ideolojinin yarıştığı ve çatıştığı ve 1991'de sscb'nin dağılmasıyla biten 40-45 senelik dönem. küba krizi, kore savaşı gibi gerilimin çok arttığı zamanlarda olmuştur tabiki. kazananı abd ve kapitalizm olmuştur. savaşın sonucuna mahsuben francis fukuyama'nın 'the end of the history' adlı teorisinide ayrıca okumanızı öneririm.
abd'ye rağmen çin'in türkiye'ye kredi vermesi
bence çin'in tam olarak yapmaya çalıştığı şey soğuk savaş'ın ilk yıllarında abd'nin türkiye'yi kullanmak istediği şekilde görüp kullanabilmek. türkiye abd için o dönemlerde ortadoğu'ya açılan kapı olarak gördü. tabi ki bunun birçok siyasi, askeri ve ekonomik sebepleri vardı. bugün ise çin türkiye'yi batı'ya açılan bir fırsat olarak görüyor. çin'in ekonomik ve askeri büyümesi göz önüne alındığı zaman bunu yapmamaları için ortada bir sebep yok.
türkiye'nin abd yaptırımlarına vereceği cevap
taraf ülkeleri kıyasladığımız takdirde ekonomik ve askeri bir yaptırım söz konusu olamayacağına göre aynı şekilde cevap vererek diplomasi yolunu kullanmak şu an için en mantıklısı diyebiliriz. fakat bu tarz yaptırımlarla artık daha fazla karşı karşıya gelmemek için uzun vadede türkiye özellikle abd dolarına olan bağımlılığını çözüme kavuşturup yeni alternatifler bulmalı. (özellikle siyasi gücünü artırmak için)
f-35'lerin iptalinin senato tarafından onaylanması
uluslararası hukuğa aykırı olmakla beraber türkiye'nin akıllanmasına, müttefiklerini gözden geçirmesine sebep olamayacak bir olay aynı zamanda saygızılık.